Şehir, New York City. Yer, Central Park. Gündüz gözü ile baktığınızda güneşli, geniş, yemyeşil bir park . İnsanların şehrin gürültüsünden az da olsa kaçabildikleri bir yer. Birinden ya da birşeylerden kaçmak ya da koşmak mı ? Central Park' da, insanları gün boyunca sağlıklı bir hayat sürmek üzere spor yaparken ve koşarken görebilirsiniz. Ama yıllardır şehrin kalbinde yer alan bu koca parkın, bugüne kadar beton bloklara dönüşmemesinin bir sebebi var. O da geceleri bu parkta koşmaya devam etmeniz gerekmesi. Ancak bu sefer sağlıklı bir hayat, saat gibi çalışan bir kalbe sahip olmak adına değil, canınızı kurtarmak adına koşmak zorundasınız....
Alone in the Dark, türünün lideri olarak yıllar öncesinde karşımıza çıkan bir oyun. Action / Adventure platformları arasında yer alan, Survival Horror türünde bir klasik. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen AITD ile tanıştığımız ilk günleri hatırladığımızda, bilgisayar karşısında korkudan sıçradığımız saatler gelir aklımıza. Adventure türünde farklı bir tattı bu. Pastel bir dünyanın sevimli grafikleri ardından bize esprili bir dille hikayeyi anlatan bir tür değildi. Karanlık ve karamsar bir atmosferi vardı. Karakterimizle bütünleştiğimiz andan itibaren ölümü en az onun kadar bizlerde yakınımızda hissederdik. Saatler süren bu yaşam mücadelesinin ardından bilgisayar başından kalktığımızda " ohh be bugünü de atlattık " gibi garip bir psikolojiye bürünürdük
İşte gelişen teknoloji ile hayranları ile yeniden buluşan bir oyun. ATARI' nin her fırsatta bas bas bağırarak " Alone in the Dark geliyorrr!!!! " dediği oyun sonunda karşımızda. Peki günümüz teknolojisi yıllardır eskitemediğimiz klasiğimize neler katmış ? Ya da neler alıp götürmüş ? Bakalım Eden Studios neler yapmış....
Edward Carnby
Oyunumuzun ana karakteri tanıdık bir yüz. Edward Carnby. Serinin önceki oyunlarından adımız gibi biliyoruz zaten bu adamı. Bu sefer Edward' ın gözünden yaşadıklarımız New York City' de geçiyor. Hani demin uzun uzun adından bahsettiğimiz biricik Central Park var ya, işte bütün gariplikler orada başlıyor. Edward ise neler olup bittiğini çözebilmek adına yeniden kolları sıvıyor. Kısacası bugüne kadar Central Park alanı binalar tarafından işgal edilmediyse, bunun doğayı korumaktan çok daha farklı sebepleri var, ve bunlar su yüzüne çıkmak üzere. Eski bir klasik olan AITD' ın en çarpıcı yönlerinden biri de hikayesiydi. O yüzden pastanın en güzel dilimini sizlere sunuyorum ve senaryo konusunda fazla detay vermiyorum. Şayet bu oyunda sizi ekran başında kalmaya ikna edecek tek şey senaryo ve grafik motoru dahilinde oyunun bize bahşettikleri.
Yoğun miktarda sinematik eşliğinde oyunumuza başlıyoruz. Oyunun başlangıç kısımları bizleri oyunun atmosferine ve kontrollerine alıştırmak üzere tasarlanmış. Evet, fizik motoru ve benzeri nimetlerden bahsetmeden önce, biraz yapımcıların kulağını çekmek durumundayım maalesef. Başta arabayı kullandığımız bölüm ve aracın kontrolü olmak üzere, kontroller son derece sinir bozucu bir durumda. Günümüz oyun dünyası gelişiminden nasibini alan onca ana karakter var da, Edward neden kütük gibi ? Yıllardır başından geçen onca olay Edward' a çok koydu da, Edward' ın algısında bir bozulma mı oldu ? Yoksa siz mi beklenen esnekliği yaratamadınız sayın tasarımcılar ? Gelişen grafik sistemlerini kullanıcılara mümkün miktarda kullandırmaya yönelik sistem gereksinimleri sunuyorsunuz da, her seferinde yeni grafiklerle hayat verdiğiniz klasiklerin neden eninde sonunda içine ediyorsunuz ? Gerçek zamanlı bir dünya, Havok desteği ile oldukça etkileşimli bir oyun yaratmışsınız. Peki herşey akışkan, herşey etkileşimde biz neden odunuz ? Tamam, yeni bir dövüş sistemi ile elimize geçirdiğimiz sopa, yangın söndürücü vs. objeleri kullanmak adına güzel şeyler yapmışsınız ( kaldı ki bu bile aslında üzerinde daha çok çalışılması gereken birşeydi diye düşünüyorum ) da bu adamın hali nedir ? Bunlar hep gerekli yerlerde " save " yapamamış bir oyuncunun yaşadığı sinir harbi sonucunda edindiği fikirler arkadaşlar. " 5 dakikada değişir bütün işler " zihniyetiyle, oynadığı her oyunda mümkün mertebe quicksave kullanan bir oyuncu olarak, bu durumu kınadım açıkcası. Toplam 8 bölümden oluşan oyunda, yaşadığınız sahneler sırasında maalesef save diye bir olay yok arkadaşlar. Türü, Survival Horror oyunlar zaten imkanları itibari ile oyuncuyu zorlayan bir tarza sahip olur. Bunun üzerine bir de acımasız bir save sistemi ekleyin, alın size bölüm boyu eziyet. Hata yaparsanız, ciddi anlamda bir gerileme yaşamaya hazır olun. Save demişken, bunun tek güzel yanı ise " Previously on Lost " modunda, yeni nesil tv dizileri tadında bir önizleme imkanı sunulmuş. Eh, save olayı bu kadar sinir bozucu bir durumdayken, bir nebze yüzümüzü güldüren birşey oldu bu...
Oyunda, Havok fizik motoru kullanılmış. Çevre etkileşimleri oyunda gerçek hayatta yapabildiğimiz birçok şeyi yapabilme imkanı sunuyor. ( tabii mantıklı sınırlar çerçevesinde ). Örneğin oyun boyunca can dostunuz olacak gaz şişesini yere dökerek ateşin ne yönde ilerleyeceğini belirlememiz mümkün. Özellikle inventory' den eksik olmayan bant ile kombine edilerek çok yaratıcı şeyler elde edilebiliyor. Unutmayın, bu oyunda ateş, birçok durumda elinizdeki silahtan daha etkili bir saldırı yöntemidir. Elinizdeki gaz şişesini bant ile kombine ederek karşınıza çıkan yaratığın üzerine yapışmasını sağlayarak, gaz + bomba + yaratık üçlüsündençok kullanışlı bir canlı bomba elde edebilirsiniz. Ya da yolunuzun üzerinde ucu çıplak bir elektrik kablosu mu var ? Bu durumda ya elinize geçen ilk yalıtkan cisim ile kabloyu yolunuzun üzerinden çekmelisiniz, ya da şalteri bulursanız elektriği kesebilirsiniz. Ancak oyun esnasında daha fazla güç gerektirecek şeyleri gerçekleştirirken ( örneğin karşınıza çıkan bir düşmanı yere yapıştırmak, alevlerin içine sürüklemek v.b ) alışılageldik " tek sol ya da sağ klik " kavramı yeterli olmayacak. Güç gerektiren şeyleri yapmak istediğinizde, kontroller üzerinden biraz daha sert ve agresif bir Edward Carnby yaratmanız gerekecek. Inventory ile ilgili incelemeyi yapmadan önce, grafik unsurlarının yanı sıra, ses, müzik vs konusuna da değinmek gerekir. Oyunun atmosferini yansıtmak adına müzikler başarılı. Ancak bir süre sonra kendini tekrarlar bir hal aldığı için can sıkıcı bir hal alabiliyor. Seslendirmeler ise vasat durumda. Biraz özensiz çalışıldığını düşünüyorum, daha kaliteli bir iş çıkartılabilirdi. Aynı vasat durumu oyundaki diğer karakterlerde de görebilmek mümkün. Oyun içerisinde çok donuk kalıyorlar, belki hiç olmasalardı daha iyi olurdu.
Ne ceketmiş yaw
Inventory konusuna gelince, inventory sistemi Edward' ın üzerindeki deri ceketin içersinde olacak şekilde tasarlanmış. Ancak Inventory' de bulunan eşyaları kullanma imkanımız tamamen gerçek zamanlı olacak şekilde tasarlanmış. Yani anlayacağınız, " dur bakiyim cebimde ne vardı " diye bakarken bir anda ensenize çarpan soğuk bir nefesi hissedebilirsiniz. Tabii bu kısa süreli bir his olur, tehlikenin kokusunu sezdiğiniz anda hızlı bir şekilde buna cevap veremezseniz, sizi oldukça içler acısı görüntüler bekliyor. Ancak bu inventory sisteminde bir takım sınırlandırmaları da getiriyor. Ne de olsa deri ceket sonuçta, çuval değil ya bu. O yüzden yanınızda taşımanız gereken şeyler arasında tercih yaparken çok dikkatli olmalısınız. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, inventory' de bulunan eşyalar ile yaratılabilecek kombineler oldukça geniş, yer yer fazlasıyla hayat kurtarıcı. Inventory konusuna yaratıcı bir şekilde yaklaşmış olması konusunda, tasarımcıları tebrik ediyoruz. Keşke bu başarıyı " kontroller " gibi bir konuya da yansıtabilselerdi.
Çık len dışarı !!!
Oyunda sağlık durmumuzu ya da cephanemizi gösteren bir bar yok. Bunun yerine yara alırsanız, ekran gitgide siyah beyaz bir hal alıyor ve kalp atışları gitgide hızlanıyor, ki sizde bunu duyabiliyorsunuz. Sağlık durumu deyince, oyundaki yegane dostlarınızdan biri de " Med Spray ". O bakımdan med spray için ceketinizde her zaman yer bulunsun
Bulmacalar oyunun gerçekçi imkanları ile örtüşür bir biçimde hazırlanmış ve oldukça zevkli. Mantık dışı şeyleri çözmek ya da absürd çözümler üretmekten uzak olduğumuz için, oyun adına bu parlak bir yön. Örneğin çevredeki eşyalar ile olan etkileşimimiz bu konuda bize gerçekçi ve geniş imkanlar sunuyor. Karşınıza kitli bir kapı mı çıktı ? Fellek fellek sağda solda anahtar aramak zorunda değilsiniz, elinize kapı kıracak kadar sert bir cisim alıp, kapıyı kırmak gibi bir imkanınız var ( her ne kadar medeni bir davranış olmasa da, sonuçta bir nevi yaşam mücadelesi veriyoruz değil mi ? ).
Son söz olarak, Survival Horror' ın atası olarak nitelendirebileceğimiz AITD için, bu sefer hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim. Korku öğelerine yeterince yer verilemediğini düşünüyorum. Başta kontroller ve save problemi olmak üzere, yeni nesil grafiğe uyarlanırken bir takım buglara mağruz kalan AITD, daha iyi bir çalışmayla çok daha kaliteli bir şekilde bizlere sunulabilirdi. Herşeye rağmen, AITD geçmişiniz varsa ya da negatif yönlerini umursamaksızın bu türü deneme niyetindeyseniz, AITD' ın tadını çıkarmanızı diliyorum.