| BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir
|
| | BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir :: İslam ve İnsan Bölümleri :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları | |
| Kâinatın "Gül"ünü sevmek | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
ßeчazKiη Süper Moderatör
Mesaj Sayısı : 869 Cinsiyet : Nerden : Silivri Kayıt tarihi : 27/06/10 Aktiflik : Deneyim : Saygınlık : Seviye :
| Konu: Kâinatın "Gül"ünü sevmek Perş. Tem. 08, 2010 7:25 pm | |
| "Evliyanın Dilinden Abdest ve Guslün Hikmetleri" kitabının yazarı Abdullah Demiray serhaber okurları için yazdı. Sevgi, insanı karşılık beklemeden yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten, fedâkârlıkları göze aldıracak kadar güçlü olabilen bir duygudur. Bu, insanın yaratılışında var olan bir özelliktir.
Gerçek manada iman edenle etmeyen kimselerin sevgi anlayışı ve sevdiği şey farklıdır. İman nurundan yoksun olanlar, dünyevî arzu ve isteklerini elde etmek için birini veya bir şeyleri sever. Kalpleri iman nuruyla dolu olanlar ise, Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanmak için Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm'ı sever.
Bu iki sevgiden hiç bitmeyecek ve insana ahirette fayda verecek olanı, Allah'ın Habibi Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem'e duyulan sevgidir. Çünkü bu sevginin neticesinde, iki cihan güneşi ile cennette kurulacak ebedî birliktelik söz konusudur.
Dolayısıyla gerçek sevgi, Allah'ı sevmeye ve onun sevgisini kazanmaya vesile olan Allah'ın habîbi ve dostu Resûl-i Ekrem'in sevgisidir. Bunun dışındaki nefsanî sevgiler insana fayda vermeyen gelip geçici haz ve zevklerden ibaret olan arzu ve isteklerdir. Oysa her insan, sevgisinin ebedî olmasını ister. Demek ki fani sevgiler gerçek sevgi değildir. Bu sebeple bir mümin, nefsanî sevgileri bir kenara bırakıp, gerçek sevgiyi elde etmeye çalışmalıdır. Zira Allah'a giden yol, O'nun habîbini hakiki manada sevmekten geçer.
Resûl-i Ekrem'i gerçek manada seven birçok fedâkârlığı göze alır. Onun için canı ve malı başta olma üzere her şeyini feda eder. Tıpkı sahabi efendilerimiz gibi... Onlar gerçek sevgili için başta canları olmak üzere "Anam babam sana feda olsun yâ Resûlallah" diyerek her şeylerini onun uğruna feda etmişlerdi. Neden? Çünkü onlar Resûl-i Kibriyâ Efendimiz'i gerçek manada tanımış ve sevmişlerdi.
Onu gerçek manada tanıma şerefinden mahrum olan müşrik ve münafıklar ise, ona düşmanlık etmekten geri durmamışlardı. Müminle mümin olmayanı ayıran en önemli farklardan biri işte bu sevgidir. Bu öyle bir sevgi ki, insanın uğrunda, malını, canını, her şeyini feda ederek gerçek manada iman ettiğini ispatlayan bir sevgidir.
"Eğer sen olmasaydın, felekleri (kainatı) yaratmazdım" hitabının muhatabı olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmek, O'nu bilmek, tanımak ve anlamak mümin olmanın bir gereğidir. Nitekim Peygamber Efendimiz hadisi şerifte,
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki, sizden biri ben kendisine ailesinden, çoluk çocuğundan, anne-babasından ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça, gerçek manada iman etmiş olamaz" buyurmuştur.
Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm'ı sevmek, Allah'ı gerçek manada sevmenin ve O'na iman etmenin de bir göstergesidir. Bunun kanıtı Allah Resûlü'nün davetine karşılık, "Biz Allah'ın oğulları menzilindeyiz. Biz Allah'ı sizden daha çok seviyoruz" diyen müşriklere Cenâb-ı Hakk'ın âyet-i kerimede, "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" (Âli İmrân 3/31) buyurmasıdır.
Allah Teâlâ bu ayette, kendisini sevdiğini iddia edenlere, eğer bu sözlerinde samimi iseler, Resûlü'nü sevmelerini ona uymalarını ve muhalefet etmemelerini emretmiştir.
Said bin Cübeyr radıyallahu anh anlatıyor:
Ensar'dan bir sahabi Resûlullah aleyhissalâtü vesselâm'ın huzuruna çok üzgün bir vaziyette gelmişti. Peygamber Efendimiz onu üzgün görünce;
"Ne oldu? Neden üzgün ve düşüncelisin?" buyurdu. Sahabi;
"Ey Allah'ın Nebîsi bir şey düşündüm de..." deyip tereddütte kalınca Efendimiz aleyhissalâtü vesselâm;
"Nedir o düşündüğün?" diye sordu. Sahabi;
"Yâ Resûlallah biz bugün senin gül yüzüne bakıp manevi gıdamızı alıyoruz ve seviniyoruz. Yarın sen de diğer peygamberlerin yanına gidersen, biz ne yapacağız" deyince Efendimiz ona hiçbir cevap vermedi. İşte bu hadise üzerine Cebrail aleyhisselâm şu âyet-i kerimeyi indirdi:
"Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse o kimse Allah Teâlâ'nın nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraber olacaktır. Onlar ne güzel arkadaştırlar." (Nisa 4/69)
İşte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevmenin ve ona itaat etmenin mükâfatı, ahirette Allah Teâlâ'nın kendilerine nimetler verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olmaktır. Bundan daha büyük bir nimet düşünülebilir mi?
Allah Resûlü aleyhissalâtü vesselâm'ı ashabı gerçek bir sevgi ile sevebilmiştir. Zira onlar Allah Resûlü'nün muhabbet toprağında yeşermişler ve tarifi imkânsız aşk ikliminde yaşamışlardır. Sevdikleri uğruna nice zorluklara göğüs germişlerdir.
Uhut savaşının olduğu gün Enes bin Nadr radıyallahu anh, müslümanları otururlarken görür ve onlara;
"Niçin oturuyorsunuz?" diye sorar. Onlar;
"Resûlullah vefat etti" deyince,
"O vefat ettikten sonra siz yaşayıp da ne yapacaksınız, kalkın bakalım Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ne için vefat ettiyse sizde onun için vefat edin" der ve düşman saflarına dalıp Uhud'da şehit düşer. O gün onun vücudunda yetmiş kılıç yarası bulunduğu ve kimsenin onu tanıyamayıp yalnız kız kardeşinin onu parmağından tanıyabildiği rivayet edilmektedir.
Ebû Ubeyde bin Cerrah radıyallahu anh, Uhut günü Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şakaklarına batmış olan halkalardan birini çıkarırken ön dişlerinden biri, ikinci halkayı çıkarırken diğer bir dişi düşmüştü.
Uhut'ta Resûl-i Ekrem'in kılıcını alma şerefine nail olan Ebû Dücâne radıyallahu anh kendi vücudunu Resûlullah'a siper etmiş atılan oklar sırtına saplanmıştı.
Yine Uhut'ta Allah Resûlü'ne gelen bir mızrağı eliyle önleyen ve eli çolak kalan Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh'tı.
Uhut günü Sa'd bin Ebî Vakkas radıyallahu anh şehit olmadan evvel sahâbe-i kiram'a şöyle nasihat etmişti:
"Gözünüz kıpırdayacak kadar dermanınız varken eğer Resûlullah'a bir şey olursa Allah'ın huzurunda mazeretiniz kabul olmaz"
Bu Peygamber aşığı sadık dost son nefesinde neyi düşünüyordu? Onun zihnini meşgul eden şey neydi? Bu dünyadan göçerken ashâb-ı kirâm'a neyi vasiyet ediyordu?
Onun kafasını meşgul eden tek şey dostu ve Allah'ın habîbi Hz. Resûlullah'ın emniyetiydi. Arkadaşlarına nasihati ise, her birinin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uğruna canlarını feda etme arzusuydu.
Bizler de Hz. Peygamber aleyhissalâtü vesselâm'ı ashabı gibi gerçekten sevebilmenin gayreti içinde miyiz? Neleri düşünüyoruz? Aklımız, gönlümüz neyle ve kiminle meşgul? Ona layık bir ümmet olamama korkusu her an içimizde mi? Uğrunda canımızı ve malımızı feda edebilir miyiz? Onun sünnetini hakkıyla yaşayabilmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz?..
Bu sorulara cevap verebilmek için, hayatımıza göz atmamız yeterli olacaktır. Eğer mümin olarak Resûl-i Ekrem'in sünnetini yaşıyor, onun güzel ahlâkını kendimize örnek alabiliyorsak, vereceğimiz cevaplar samimi ve içten, sevgimiz de sözde değil özde olacaktır.
İşte ancak o zaman Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i gerçek manada seviyoruz demektir. serhaber | |
| | | | Kâinatın "Gül"ünü sevmek | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir :: İslam ve İnsan Bölümleri :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları | |
|
| BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir :: İslam ve İnsan Bölümleri :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları | |
|
|
| |
|