BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir
Merhaba Ziyaretçi,
Formumuza Hala Kayıt Olmadınmı?
Formumuzdan Faydalanmak İstemezmisin?
Forumda Bilgi Paylaşımı Yapmak İstemezmisin?
Moderatorlermize Ödevlerin Hakkında Soru Sormak İstemesmisin?
Tabiki İstersin O zaman Ne Duruyorsun Hemen Kayıt Ol ve Bilgilermizden Faydalan..

Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Uyeols10
BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir
Merhaba Ziyaretçi,
Formumuza Hala Kayıt Olmadınmı?
Formumuzdan Faydalanmak İstemezmisin?
Forumda Bilgi Paylaşımı Yapmak İstemezmisin?
Moderatorlermize Ödevlerin Hakkında Soru Sormak İstemesmisin?
Tabiki İstersin O zaman Ne Duruyorsun Hemen Kayıt Ol ve Bilgilermizden Faydalan..

Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Uyeols10
BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir


 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  


 

 Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ßeчazKiη
Süper Moderatör

Süper Moderatör
ßeчazKiη


Mesaj Sayısı : 869
Cinsiyet : Erkek
Nerden : Silivri
Kayıt tarihi : 27/06/10
Aktiflik :
Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Right_bar_bleue

Deneyim :
Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Right_bar_bleue

Saygınlık :
Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Left_bar_bleue999 / 999999 / 999Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Right_bar_bleue

Seviye :
Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Left_bar_bleue100 / 100100 / 100Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Right_bar_bleue


Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ Empty
MesajKonu: Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ   Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ EmptyPerş. Tem. 08, 2010 7:23 pm

Son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh
Ahmed Haznevî'nin halîfelerinden. İsmi, Abdülhakîm'dir. Seyyiddir.
Hazret-i Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr
olmuştur. Gavs-ı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir. 1902 (H.1320) senesinde
Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Kermat köyünde doğdu. 1972 (H.1392)
senesinde Ankara'da vefât etti. Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil
köyünde defn edildi.

Doğumundan kısa bir müddet sonra babasının imâmlık yapmak ve medresede
talebe okutmak için dâvet edildiği komşu Siyânis köyüne taşındılar.
Babası vazîfesinin altıncı ayında vefât edince onu dedesi yanına aldı.
Dedesi onu okutmak için âlim ve tasavvuf ehli Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî
hazretlerinin ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi. Bu sırada sekiz
yaşında bulunan Abdülhakîm Hüseynî 14 yaşına kadar bu zâttan ilim
öğrendi ve feyz aldı. Hocası Nurşîn'e taşınınca tahsiline başka
medreselerde devâm etti. Aynı zamanda hocası ile mânevî bağını devâm
ettirdi. Daha ilmini tamamlayıp icâzet almadan medrese ve tekkeler
kapatılınca Siyânis'e döndü. Komşu Tarunî köyüne imâmlık yapıp, talebe
okutmak üzere dâvet edildi. Burada pekçok talebe yetiştirdi. Bu sırada
hocası Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî vefât etti. Abdülhakîm Efendi hem
ilmini tamamlamak, hem de tasavvufta ilerlemek için Muhammed Ziyâüddîn
Nurşînî'nin talebelerinden Şeyh Selim'e talebe olmak istedi. Ancak
rüyâsında hocası ona çok sevdiği halîfesi Şeyh Ahmed Haznevî'ye
bağlanmasını bildirdi. Rüyâsında Muhammed Ziyâüddîn Nurşînî, Şeyh Ahmed
Haznevî'ye hitâben; "Şeyh Ahmed! Bu Seyyid Abdülhakîm'in babasının
bizde emeği çoktur. Onun için sen ona gözün gibi bakacaksın!" diye
emânet etti. Bu işâret üzerine Abdülhakîm Hüseynî, Muhammed Ziyâüddîn
Nurşînî'nin talebelerinden Suriye'nin Hazne köyünde bulunan Şeyh Ahmed
Haznevî'ye giderek talebe oldu. Hazne'ye Ahmed Haznevî'nin
talebelerinden Seyyid Ahmed'le birlikte gitti. Şeyh Ahmed Haznevî
misâfirlere iltifatta bulunup talebeliğine ve sohbetine kabûl etti.

Şeyh Ahmed Haznevî daha ilk günden îtibâren "Molla Abdülhakîm" diye
hitâb ederek, onun ilim ve irfânını takdir ettiğini gösterdi.

Abdülhakîm Hüseynî, Ahmed Haznevî'nin sohbetlerinde bulundu. Daha sonra
tekrar memleketine döndü. Fakat 14 sene müddetle gidip gelerek ilmini
ve tasavvuftaki derecesini arttırdı. Hocasından 34 yaşındayken
medresede talebelere ilim öğretmek üzere, 36 yaşındayken de insanlara
İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmak sûretiyle kurtuluşa
kavuşmalarına vesîle olmak için icâzet aldı. Memleketine dönerek
köyünde ve çevresindeki diğer kasabalarda İslâm dîninin emir ve
yasaklarını anlatmaya başladı. Bütün ilim ve irfânını talebe
yetiştirmeye ve müslümanların Allah(c.c.)ü teâlânın rızâsını
kazanmalarına vesîle olmaya hasretti. İlk üç senede fazla netîce
alamadı. Ancak hocası Ahmed Haznevî'nin vefâtından sonra onun
sohbetlerine büyük bir rağbet oldu. Akın akın gelen insanlar onun ilim
ve feyzinden istifâde etmeye çalıştılar. Ona olan bu büyük rağbet civar
kasabalardaki bâzı şeyhlerin gıptasına, bâzılarının da kıskanmalarına
sebeb oldu. Çünkü onlara bağlı olan bâzı kimseler de gelip Abdülhakîm
Efendinin sohbetine katılıyorlardı. Bu şeyhlerden biri ona gönderdiği
mektupta; "İnsan düşünür ve kabûl eder ki yanyana koyun otlatan iki
çobandan birinin birkaç koyunu diğerinin sürüsüne kaçıp karışırsa
onları iâde etmek lâzımdır. O hâlde sen de bizim sürüden ayrılanları
iâde etmelisin." diyordu. Bu mektubu okuyan Abdülhakîm Hüseynî tebessüm
ederek; "Biz cedd-i pâkimizin (Peygamber efendimizin) ümmetine hizmeti
gâye edinmişiz ve bunun için çabalıyoruz. Baş olmak ve çok tarafdâr
toplamak gayretinde değiliz. Ceddimiz bize ilim mîrâs bırakmıştır. Bu
ilme kim sâhipse vâris odur. Biz inşâAllah(c.c.) mîrâs gerçek
vârislerinin eline geçer diye duâ ediyoruz." buyurdu. Hep aynı yerde
kalmayıp, ikâmetgâhını devamlı değiştirdi. Tarunî ve Bilvanis
köylerinden sonra Bitlis'in Narlıdere nâhiyesine, oradan da Siirt'in
Kozluk kazasına bağlı Gadiri köyüne yerleşti.

Abdülhakîm Hüseynî gittiği yerlerde hem talebe okutup ilim öğretti hem
de sohbetleriyle insanlara dünyâda ve âhirette mutlu olmanın yollarını
gösterdi. Talebelerinden birisinin; "Canım Gavs'a kurbân olsun! Bize
öyle bir nasîhatte bulununuz ki dünyâ ve âhirette bizim kurtuluşumuza
vesîle olsun." dedi. Abdülhakîm Hüseynî Efendi; "Kurtuluş için hürriyet
ve iffete dikkat edin." buyurdu. Talebesi; "Efendim hürriyet ve iffet
nedir?" deyince; "Hürriyet Allah(c.c.)ü teâlâdan başka hiç bir sebebe
bağlanmamaktır. Umum işlerde sebeplere değil, sebepleri yaratana
dayanmak kulun ilk kurtuluş kapısıdır. İffet ise, kendi nefsi ve
başkasının hesâbına değil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnız
Allah(c.c.) hesabına göre olmaktır." buyurdu. Talebesi; "İhlâsdan çok
bahs edilir. İhlâs nedir?" diye sorunca da; "İhlâs; illet ve gâye
olmaksızın yalnız Allah(c.c.) için günâhı terk ve emirleri yapmaktır.
Yâni vargücünü Allah(c.c.)ü teâlânın emrine sarf etmektir. Bu hâlde
sebat etmenin zâhirine takvâ, özüne ihlâs ismi verilmiştir. Meselâ kimin
düşüncesi mîdesi olursa, kıymeti ondan çıkan kadardır. Binâenaleyh
himmetini şöhrete, şehvete harcayanın hâli mâlûm olur." dedi.

Bir müddet Siirt'in Kozluk kazâsına bağlı Gadiri köyünde kaldıktan sonra
Şehri'ye gelen Abdülhakîm Hüseynî insanlara tatlı sohbetlerde ve
nasîhatta bulundu. Dinleyenlerden birinin; "Açık ve gizli darbelere
nasıl dikkat ederiz, onlardan nasıl kurtuluruz?" sorusuna şöyle cevap
verdi:

Darbelerden kurtulmak için açık ve gizli edeplere uymak, Allah(c.c.)ü
teâlânın emirlerini yerine getirmek, hasbel beşer, insanlık îcâbı bir
günâh işlenirse, tövbeyi geciktirmemek, Selef-i sâlihînin yâni Eshâb-ı
kirâm, Tâbiîn, Tebe-i Tâbiîn ve diğer İslâm âlimlerinin eserlerini
okumak, öğrendiğimiz İslâmî bilgileri bilfiil tatbik etmekle ve
İslâmiyeti bilenlerin sohbet ve nasîhatlerini dinlemekle kurtuluruz.
Bunlar zâhirî edeptir. Bâtınî, gizli edepleri gözetmek ise bu zamanda
çok zordur. Kalbi mâsivâdan yâni Allah(c.c.)ü teâlâdan başkasını
düşünmekten temizlemekle mümkün olur. Nitekim Hâfız-ı Şîrâzî hazretleri;
"Seni dostundan geri bırakan ne ise kalpten onu terk et." buyurdu.

Bir sohbeti esnâsında da dinleyenlerden birisi; "Bir kimse Kur'ân-ı
kerîmi, hadîs-i şerîfleri, fıkıh ilmini biliyor, Selef-i sâlihînin, ilk
devir İslâm âlimlerinin kitaplarını okursa, mânevî bir yol göstericiye
ne gerek vardır?" diye sordu. Cevâbında buyurdu ki:

"Dediğin doğrudur fakat bir eczâcı türlü türlü otları ve çiçekleri
bilir. Hangisinden ne gibi şerbet çıkarılacağını, hangi hastalığa
faydalı olacağını da bilir. Hattâ çoğu zaman doktorlara da onu gösterir,
onun tahlil ve araştırmasına göre teşhis ettikleri hastalığa onun
ilaçlarını tavsiye ederler. Fakat eczâcı bir hastanın hastalığını teşhis
etmekten âcizdir. Doktorun reçetesi olmadan bir hastaya ilaç verse,
hele ilacın üzerinde reçetesiz satılmaz diye bir kayıt olursa, eczâcı o
ilacı parasız olarak verdikten sonra hasta o ilaçla ölürse, eczâcı
cezâlandırılır. Elbette böyle satış yapan cezâyı hak eder. Bununla
berâber hastalıkları tedâvî ve teşhis eden doktor da kendi filmini
çekmekten âcizdir. Belki filmini çekebilir ama iki omuzu arasında bir
çıban varsa onu tedâvî etmekten âcizdir. Âlimleri de buna kıyas ediniz.
Halbuki insan âhiret yolunda evvelâ avâmdır yâni halktandır. Nasıl
kendini tedâvî edebilir. Kalb hastalıklarının tedâvîsi maddî tedâvîden
daha zordur. Acaba nazarî olarak tıb ilmini tahsil edene, senin oğlun
dâhi olsa beyin ve kalb ameliyâtında sen kendini teslim edebilir misin?
Fakat tecrübe görmüş ve birçok başarıları görülmüş bir doktora kendini
tereddütsüz teslim edebilirsin değil mi? Bu kadar vâizler,
nasîhatlarıyla az kimseleri yola getirirler fakat mânevî rehber olan
hocalar öyle değildir. Peçok günahkâr ve fâsık onların sohbetleri
sebebiyle günahlarından vaz geçmişlerdir. Bu hâl apaçık meydandadır.
Diyebiliriz ki zamânımızda yol göstericiler az olduğu için gençlerimizin
isyânı fazla olmuştur. Bugün vâz ve nasîhat eden kimseler çoktur ama
hakîkî saâdet yolunu gösteren rehberler azdır."

Abdülhakîm Hüseynî bir sohbeti sırasında tövbe ile ilgili olarak şöyle
buyurdu:

Tövbe geçmiş günahları pişmanlıkla terk etmek ve gelecekte yapmamaya
azmetmektir. İşte bu hâl insana on güzel ahlâk ve hasleti kazandırır. Bu
hasletlere tövbenin şartları denir. Birincisi; ikinci bir seferde
günah işlememektir ki farzdır. İkincisi; tutulduğu günahları terk etmek
ve işlediği için üzülmektir. Üçüncüsü; Allah(c.c.)ü teâlâya yönelip
kazâsı gereken ibâdetleri kazâ etmek, keffâreti gerekenin keffâretini
vermek, kul hakkına âit iâdesi gerekeni yerine vermektir. Abdurrahmân
Tâgî hazretleri; "Utancından dolayı gasb ettiği ve çaldığı malı
sâhibine iâde etmeyen veya helâllaşmayanın zulüm ile ilgili tövbesi
sahîh değildir." buyurdu. Dördüncüsü; yaptığından pişmanlık duymak ve
hattâ ağlayarak suçunu idrâk etmektir. Beşincisi; istikâmeti düzeltmek
için bütün tedbirleri almak, bilfiil istikâmet yoluna girmek, ölünceye
kadar istikâmetten ayrılmamayı azimle kasd eylemektir. Altıncısı;
günahlarının âkibetinden korkmaktır. Yedincisi; günahlardan vaz geçtiği
için affedilmek ve cenâb-ı Hakk'ın mağfiretini ümid etmektir.
Sekizincisi; dergâh-ı ilâhiyede günahlarını îtirâf edip affını taleb
etmektir. Dokuzuncusu; günahları Allah(c.c.)ü teâlânın takdîri ve
adâleti ile olmuş bilmek ve Allah(c.c.)ü teâlânın tövbeyi nasîb
ettiğine inanmaktır. Onuncusu; sâlih amellere devâm etmektir.

Tövbeyi geciktirmemelidir. Tövbenin zamânı, ruh gargarayı geçmeyinceye
kadardır. Gargarayı geçince kâfirin îmânı kabul olmadığı gibi müminin
tövbesi de makbûl değildir. "Muhakkak Allah(c.c.)ü teâlâ kulun tövbesini
cân gargaraya gelmeden önce kabûl eder." hadîs-i şerîftir. Nihâyet can
boğazına çıkınca ne kâfirin îmânı, ne de müminin tövbesi kabûl
değildir."

Abdülhakîm Hüseynî Menzil'de bulunduğu sırada hastalanmadan önce şimdiki
türbesinin yerini etrafına taşlar dizerek işâretledi. Vefât ettiği
zaman buraya defn edilmesini vasiyet etti. Ömrü boyunca insanların
îmânlarını kurtarabilmeleri için gayret etti. Bir sohbetinde; "Evliyâ
yetiştirme mektepleri olan tarîkatler, artık îmân kurtarma mektepleri
hâline geldi. Eskiden insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh
ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp müslümanları îmânlarının
kurtulması için çağırıyor ve topluyorlar. Şâh-ı Hazne (Ahmed Haznevî)
Ümmet-i Muhammed'in îmânını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarîkat
meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksad
îmân kurtarmaktır. Tam hidâyet Mehdî aleyhirrahme zamanında olacaktır."
buyurdu.

Ömrünün son zamanlarında sohbetine gelen insanlara buyurdu ki:
İnsanın kalbi dâimâ Allah(c.c.)ü teâlâya bağlı olmalı, Allah(c.c.)
insanın aklından, fikrinden hiç çıkmamalı. İnsanın kalbi hem mahzûn
olmalı, hem de Rabbine yalvarış içinde bulunmalı. Kişi ne kadar mahzûn,
ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa Allah(c.c.)ü teâlânın
yanında o kadar makbûl ve yüksektir. Zâlim olan, zulm eden, zevk ve safâ
peşinde koşan kişinin, elbette Allah(c.c.)ü teâlâdan haberi olmaz.

İnsan fakîr olmalıdır. Rabbü'l-âlemîn hep fakirlerledir. Fakirleri
sever. Fakirlikten maksat nefs ve benlikten uzak olmaktır. Dünyâ
malından dolayı fakirlik değildir. İnsanın nefs ve benliğini yenmesi
lâzımdır. Nefsini gören, kendinde büyüklük hisseden kimseyi Allah(c.c.)ü
teâlâ sevmez. Şeytanın küfre gitmesinin sebebi nefsini, kendini büyük
görmesi değil miydi?.. İnsanın ayağı nefsin göğsünde bulunmalıdır ki,
başkaldırmaya gücü yetmesin. Nefsin düşmanlığı çok büyüktür. Firavun,
Şeddat, Kârûn gibilerin felâketlerine nefisleri sebeb oldu. Çünkü
büyüklük taslayan nefisleri, büyük iddialara kalkıştılar. Kendileri boş
bir dâvâ güttüklerini, ilâh olmadıklarını ve Allah(c.c.)ü teâlâdan uzak
olduklarını bildikleri hâlde nefislerinin Allahlık dâvâsına boyun
eğdiler. Çünkü nefisleri o kadar büyümüş ve kendilerine hâkim olmuştu.

İnsanın iyi amellerini ve ibâdetlerini görmemesi, hep günâhlarını
görmesi lâzımdır. İnsan bir şey olmadığını bilmelidir. Hayrını, amelini,
ibâdetini değil, hep günahlarını göz önünde tutmalıdır. Çünkü insan
amel ve ibâdetini görünce nefsi kabarır. İnsanı felâkete götüren
nefsidir. Firavun, Şeddad ve Kârûn gibi ilâhlık dâvâsında bulunan ve
helâke gidenler hep nefisleri yüzünden bu felâketlere uğradılar.
Nefisleri büyüdü, büyüdü, sonunda ilâhlık dâvâsına kalkıştılar. Çünkü
nefis kendinden üstün hiç bir varlığın bulunmasını istemez. İşte onlar
da haddini aşmış, azgınlaşmış nefislerinin ilâhlık iddiâsına
uymuşlardır. Onlar kendilerinin ilâh olmadığını bilmiyorlar mıydı?
Biliyorlardı fakat büyüyen ve büyük iddiâlara kalkışan nefislerine
kendileri de uydular.

İnsan hep iyilerle bulunmalı, iyilerle arkadaşlık yapmalıdır. İyilerle
bulunmanın menfaati ebediyete kadar devâm eder. İşte Eshâb-ı Kehf'in
köpeği, köpek olması münâsebetiyle haram ve necisdir. Islâkken dokunduğu
yerin temizlenmesi için yedi defâ yıkamak gerekir (Şâfiî mezhebine
göre). Fakat iyilerle kaldığı için, Allah(c.c.)ü teâlâ onu berâber
kaldığı iyilerin hürmetine cennetlik yaptı. Haram ve necis olduğu hâlde
cennetlik oldu ve Cennet'te iyilerle berâber bulunacaktır. Halbuki Nûh
aleyhisselâmın oğlu Ülü'l-azm bir peygamberin oğlu olduğu hâlde,
kâfirlerle arkadaşlık yapıp onlarla berâber bulunduğu için îmânını
kaybetti. Allah(c.c.)ü teâlâ onu kâfirler topluluğundan yazdı. Peygamber
oğlu olduğu hâlde kâfirlerle arkadaşlık yapmasından dolayı son nefeste
küfür üzerine îmânsız gitti. Öte yandan necis olan bir köpek ise
cennetlik oldu. Çünkü iyilerle berâberdi, onlardan ayrılmadı. Peygamber
efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "İnsan her kimi
seviyorsa kıyâmette de onunla berâber haşrolacak, kiminle arkadaşsa
haşirde de onunla arkadaş olacaktır."

Ömrünün sonunda bir yıl kadar kaldığı Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı
Menzil köyünde hastalanan Abdülhakîm Hüseynî Efendi tedâvî için
Diyarbakır'a götürüldü. Oradan da Ankara'ya nakledildi. Burada iken bâzı
siyâset adamları ve parlamenterler kendisini ziyâret ederek duâsını
istediler. Onlara hitâben; "Hâlis niyetle dîn-i mübîne, İslâm dînine her
kim hizmet etmek isterse Allah(c.c.)ü teâlâ onu muvaffak kılsın..."
diye duâ etti.

Allah(c.c.) Rahmet etsin.(Amin)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Seyyid Abdulhakim HÜSEYNİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Seyyid Muhammed Raşid Erol(K.S.)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
BZMFRM,Oyun Arşivi,Program Arşivi,Online Oyunlar,Knight,Metin2,CS,Ödev Arşivi,Online,Slayt,İndir :: İslam ve İnsan Bölümleri :: Peygamberlerin, Evliyaların, Sahabelerin hayatları-
Buraya geçin: